Çın

Çın, çın, çın.
Çın akşam, çın ayaz, çın sabah.
Üç kişilik bir dünyada üç hayat;
Yalnızlık, mutsuzluk ve umutla kucaklaşmak.
Gemlik’te bir öykü sofrasında 1950’li yıllar konuşulurken;
İncecik, esmer bir zeytin deniz kıyısında güneşleniyordu.
Çın, çın, çın.
Çın akşam, çın ayaz, çın sabah.
Üç renkle bir mısra yazılıyordu;
Özgürlük, aşk, ve kederle boğuşarak…
Şarap tadında, çay renginde, limon kolonyası kokusunda bir haykırış omuzlarda salınıyordu.
Çın, çın, çın.
Çın akşam, çın ayaz, çın sabah.
Mendiller elde, eşyalar yerde, türküler dilde ve martılar gökyüzünde süzülüyordu.
Ağıtlar yakılıyor, özlemler artıyor, hayatlar birleşiyordu.
Çın, çın, çın.
Çın akşam, çın ayaz, çın sabah.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Çın

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Buz Mavisi

Uzun zaman oldu kendimi dinlemeyeli veya dinleyeli…
Saçlarım zayıfladı, inceldi ve beyazladı en hassas yerinden.
Ne kazandım bu savaşı, ne de barıştım gökyüzüyle.
Mavimlerim incindi en anlamlı yerinden.
Ne kokladım doyasıya aşkı, ne de ittim kendimden öteye.
Sıkışmış gibi titredikçe titredim.
Ne pes ettim büsbütün, ne de yeniden başlangıcına döndüm melodimin.
Ben ve saygım… Ben ve özgürlüğüm… Ben ve her şeyim;
Şimdi yeni bir nefesin, yeni bir heyecanın ve sevginin en ihtişamlı solgusunda yatarken…
Evet baylar ve bayanlar; ben bir buz dağına çarptım ve kırıldım.
Diyebilirim ki şimdi; şiir tadında bir doğum gününü kesinlikle hak ederek ve bir merhaba diyerek kendime…
O yeni ve büsbütün anlamlı bir masalın ucunda oturmayı başaranlardanım.
Böylece yine uzun zaman oldu kendimi dinlemeyeli veya dinleyeli.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Buz Mavisi

Cesaret Ve Esaret

Birbirleriyle konuşamadıkları için,

Ne içlerine ne dışlarına tanıktı bu insanlık…

Yalnız ve korkunçtu bakışlar birbirlerine.

Sevgiler kabaydı;

Görgüsüzdü,

Ve soğuktu.

Şartlar hissizdi…

Sistem bozuktu…

Uçurumda dururdu daima insanlık…

Bence hüzünlüydü de sevgileri birbirlerine.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Cesaret Ve Esaret

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Bayan Mik

Yorgun bir düşün ardından bakar gibi baktım sana.
Kırlangıçları izler gibi seni daima izledim.
Bilindik gerçeklerin o buz dağında ben yalnızca seninle teselli buldum.
Bu bayan Mik’in hüzünlü kalbidir;
Sadık bir hizmetkar gibi kapınızda ve pencerenizde ve gözlerinizin önünde sizi saygıyla selamlayan.
Bayan Mik, uzun hikayeleri sevmez.
O turuncu ve mavi gökyüzünü sever.
O sislerin arasında bir yoldur…
Bir kıvılcımdır.
O sizin merhametinizdir…
Bir çocuk düşüdür.
Masumdur ve haykırmayı bilen ve her fırsatta yapılan haksızlığa baş kaldıran kişidir o.
Bayan Mik kirli oyunları bilmez.
Hile çöllerinde dolaşmaz.
Fırsatçı bir leke değildir o.
O pembe pamuk şekerleri gibi sevilmek ister.
O karmaşanın içinde var olmak ister.
Bütün serveti bizzat kendisidir.
O kısa öykülerin ferahlatan soluğudur.
Bayan Mik, ölü bir kedidir aslında…
Bazı insanların sevdiği ve bazı insanların da görmezden geldiği.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Bayan Mik

Gerçek Bir Şey

Savaşların içinde bulamazsın beni.
Beni aptal yarışların, ve bitmek bilmeyen o hırs çarklarının içinde bulamazsın.
Beni yeryüzünün güzelliklerinde ara.
Bana gel, ve beni selamla.
Bana akçaağaç şurubu topla.
Bana orman mantarları topla.
Bana kır çiçekleri topla.
Beni gökyüzünün güzelliklerinde ara.
Bana gel, ve beni selamla.
Evet yalnızlığın içindeyim.
Evet gecenin karanlığında bir mumum.
Evet şimşeklere, fırtınalara, yangınlara alışkınım.
Ama mutluluk diye bir hazineye de gebe olduğumu sakın unutma.
Bana gel, ve beni sevginle mühürle.
Bana sarıl, ellerimi tut, sakın geriye bakma.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Gerçek Bir Şey

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Annemin Yalnızlığı

Annemin yalnızlığı funda çiçekleri arasında kaybolduğundan beri…
Athos dağında beyaz tavşanlar azalmıştı.
Tıpkı çilekeş keşişler gibi.
Yanlış yönler ve yosunlar…
Ve o özsel değerler;
Hepsi de çömlekçinin elindeki kilden farksızdı.
Bir güvercin Tebes çölünde susuzluktan ölünce…
Münzevi yaşam birdenbire kutsandı.
İskenderiye’liler manastırdan çıkıyordu tıpkı seçkin şifacılar gibi.
Bir dua kalp duası yolunda kayboluyordu.
Hangar, ambar, ardiye, bu samanlar arasında bir balık duvara kazınmıştı…
Ama o da unutuldu hıçkıran bir kız gibi.
Annemin yalnızlığı funda çiçekleri arasında böylelikle sona ermişti.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Annemin Yalnızlığı

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Arka Bahçe

Gizlenmiş bir bahar vardı arka bahçede.
Nergislerin içinde duruyordu.
Narindi, sarı ve beyaz renkler arasında yeşil bir iklimdi bu hayat onun için.
Bulunmak hiç bu kadar zorlaşmamıştı.
Kabuklu deniz istiridyesi gibi kırmızı günler saklıyordu içinde.
İncinmiş bir kalbi ne kadar derine saklarsa o kadar kırılıyordu dalları sevginin.
Aşka, dostluğa, aileye küskündü.
Bütün çiçekleri sonbahar da solmaya mahkumdu.
Fark edilmek ihtiyacı gökyüzüne tırmandığı kadar cesur olabilirdi yüreği belki.
Ama o kadar çok her şeyi kendi başına yapmıştı ki…
Artık kendisi için bir şey yapmak dahi istemiyordu.
Gizlenmiş bir bahar vardı arka bahçede.
Çuha çiçeğinin içinde duruyordu.
Narindi, renkliydi, beyaz bir iklimdi bu hayat onun için.
Bulunmak hiç bu kadar zorlaşmamıştı.
Ve gittikçe zorlaşacağını da biliyordu.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Arka Bahçe

Her Şeyin Ötesinde

Hiçbir şeyin gölgesinde kalmadan…
Bütün benliğimle yürüdüm,
Kalbimden akan şelalelerle beraber.
Yaz veya kış önemli olan bu değildi…
İnancım cesur adımlarla ilerleyecekti.
Ateş veya buz önemli olan bu değildi…
Kan öyle yada böyle akacaktı damarlarımdan.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Her Şeyin Ötesinde

Ağır Ve Görkemli

Ah çaresizliğim…
Bu benim garip benliğim…
Karanfil aşkım.
Ve ölümün sarhoşluğu.
Ve hayatın saflığı.
Ah bu aşka hayranlığım…
Bu benim geçici aşklarım.
Begonya kokularım.
Ve aşka kederlenişim.
Ve aşkı iyi bilmelerim.
Ah, yere bakan bu yürek parçalayıcı kavgalarım.
Ah bahtsızlığım, kara sapanım, muşmula suratlı dünyam ah.
Dürüstlük ve açıklık arasındaki bu amansız kısır döngüden… benden geriye kalan tek şey, ah.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Ağır Ve Görkemli

Tatlı Aşk

Bana sarı buğday tarlalarını yeniden hatırlatman ne ince bir sen davranışıdır, ey tatlı aşk.
Bana deniz esintisi vermen ayrıca özel bir ayrıcalıktır kendime.
Seni seviyorum ve sonsuza kadar değil belki ama…
Ki zaten sonsuzluk çok sıkıcı bir hamle olurdu yaşam için.
Seni böyle gün batımı gibi tazecik ve kızıla salarken gökyüzü kendini, ben seni sevmeye devam edeceğim, ey tatlı aşk.

Meral Meri /Söğüt Ağacının Gölgesinde / Tatlı Aşk